Ana Sayfa Blog Sayfa 832

Sinematografik yerli mobil oyun Recontact, Recontact Londra ile geri dönüyor

Daha önce Recontact:Istanbul ve Recontact:Istanbul Eyes of Sky ile yurtiçinde ve yurtdışında ödüller almış, App Store’da yılın oyunu seçilmiş, Fikret Kuşkan gibi değerli sinema oyuncularını bir mobil oyunda görmemizi sağlamış Recontact, şimdi de ilk uluslararası projesi olan Recontact:Londra ile mobil oyun dünyasına iddialı bir şekilde geri dönüyor.

Başrolünde Dünyaca ünlü Game of Thrones dizinde Whitewalker karakterini canlandıran, Doctor Who ve Clash of Titans gibi projelerde de adından söz ettirmiş İngiliz aktör Ross Mullan yer alıyor.

Recontact:Londra için ekip silbaştan tüm oyun mekaniklerini ele almış ve büyük değişiklikler içeriyor. Yeni oyunun en büyük farkı artık bir oyun karakterini canlandırmak yerine kendimizi oynuyoruz. Londra’nın siber suçlarla mücadele ekibinin başında olarak video bulmacalarla ve hiç bitmeyen bir hikaye akışlıyla oyun severlerle buluşmaya hazırlanıyor. CCTV kameralarında şüphelileri bulmaya çalışan bir gizli obje bulma oyunu olmasının yanı sıra yepyeni 5 farklı video tabanlı bulmacalar sunan oyun AR teknolojisini kullanarak olay yeri inceleme sahnelerine de ayrı bir soluk getiriyor.

Önceki oyun Eyes of Sky’dan bilindiği üzere Recontact isimli siber suç örgütü güvenlik kameralarını manipüle edip gerçekleşmiş suçları başkaları işlemiş gibi gösteriyordu. Londra’da ise işler sanıldığından daha ciddi ve gizemli bir hal alıyor.

Oyunun tasarımını, senaryosunu ve yönetmenliğini Eray Dinç üstlenirken, yapımcılığını Simay Dinç, geliştirici ekibin başında da Can Aksoy bulunuyor. Oynanabilir Sanatlar mottosuyla yola çıkan ekibin en büyük başarısı sinema filmlerini çoktan seçmeli hikaye yönlendirmeler üzerine değil doğrudan oyun dinamikleri olan video ve sinematiklerin üzerine kuruyor olması. Bu haliyle Recontact özgün içeriklerle mobil oyun sektöründe adından daha da söz ettireceğe benziyor.

Yakında yatırımını açıklayacağımız EvdekiBakıcım girişiminin hikayesi

Yakında yeni yatırımını açıklayacağımız yerli girişimlerimizden EvdekiBakıcım kurucu ortağı ve CEO’su Miraç Bal, girişiminin hikayesini egirişim’e anlattı.

Bir odada başlayan girişim hikayesi: EvdekiBakıcım

EvdekiBakıcım, tüm Türkiye’de bebek, çocuk, yaşlı ve hasta bakım hizmeti almak isteyen aileler ile en kalifiye uzman bakıcıları hızlı ve güvenilir bir şekilde bir araya getirir. Aileler, istediği uzman bakıcıyı seçer ve dilediği zaman değiştirebilir. Kriterlerinize en uygun uzman bakıcıların videolarını websitemizde izleyebilir ve ilk izlenimi alabilirsiniz. EvdekiBakıcım sizin yerinize yüz yüze görüşme, yeterlilik testi, referans ve sabıka kaydı kontrolu yapmaktadır. Haftalık programınızı ve bakıcınıza ödemenizi EvdekiBakım hesabınızdan kolayca yaparsınız.

EvdekiBakıcım’ın egirişim içerisindeki hikayesi:

Yeni iPhone 11’in tanıtım tarihi belli oldu

Apple, geçtiğimiz gün yeni işletim sistemi sürümü iOS 13 için halka açık son beta sürümünü yayınladı. Yapılacak son kontrollerle birlikte tüm kullanıcılarla paylaşılmaya hazırlanan iOS 13 betası yeni iPhone’un tanıtım tarihini ortaya çıkardı.

iOS 13 için paylaşılan ekran görüntülerinde takvim uygulamasının tarihi “10 Eylül” görünüyor. Bu da her zaman olduğu gibi eylül ayında tanıtılacak olan yeni iPhone’ların bu yıl 10 Eylül 2019 tarihinde tanıtılacağını işaret ediyor.

Üç yeni iPhone tanıtılacak

10 Eylül’de düzenlenecek olan Apple etkinliği geçtiğimiz yıl olduğu gibi üç yeni iPhone’a sahne olacak. Ortaya çıkan son sızıntılar, Apple’ın geçtiğimiz yıldan farklı olarak bu kez XR modeli yerine iPhone 11 modelini duyuracağını işaret ediyor. Diğer modeller ise iPhone 11 Pro ve iPhone 11 Pro Max olarak adlandırılabilir.

iPhone 11 modeli çift arka kamerayla gelirken iPhone 11 Pro modellerinde ise üç arka kamera olacağı konuşuluyor. Ayrıca iPhone 11, genel olarak iPhone XR modelinin tasarım mirasını sürdürecek.

Her ne kadar paylaşılan çeşitli bilgiler yeni iPhone modelleriyle ilgili ipuçları verse de telefonların resmi özelliklerini 10 Eylül’de Apple Park’ın içinde yer alan Steve Jobs Theatre’da tanıtılacak.

Evcil hayvan sahipleri için pet girişimleri

Evcil hayvan (pet) sahibi olmak birçok açıdan sorumluluk getiriyor. Doğru mamayı bulmak, veteriner aramak ya da evcil dostumuzun hasta olması gibi durumların bazen içinden çıkamıyoruz.

Aşağıda sizin için biraraya getirdiğimiz ve yenileri çıktıkça da güncelleyeceğimiz bu girişim listesini pet sahipleri için hazırladık. Listemizde şu an için 6 girişim bulunuyor.

Banamama: Evcil hayvan sahipleri için abonelik tabanlı düzenli yaşam platformu.

Miyhav: Evcil hayvanlar için bilgi kaynağı olarak oluşturulan sistem, uzun vadede veteriner listeleme ve pet karnesi servisi verecektir.

PetSurfer: Pet sahipleri ile pet bakıcılarını buluşturan bir platformdur. Sistemde host olarak nitelendirilen kişiler, evcil hayvan bakıcıları, yani hizmet verenlerdir.

Hepipet: Evcil hayvanların sağlığına odaklanan ve en önemli iki faktör olan evcil hayvan sahibi ve veteriner hekimler için dijital çözümler sunan bir platformdur.

VetRehberi: Veteriner Hekimlik mesleği, hayvan sağlığı, hayvan hastalıkları, hayvan beslenmesi, hayvan ırkları, hayvan eğitimleri, hayvan resimleri, hayvan videoları, books, sözlük, ilaçlar hakkında içerik yayınlayan bilgi platformudur.

Peet-up: Kullanıcılar hayvanlarını harita üzerinden etkinlik açarak sosyalleştirebilir, yine harita üzerinden veterinerlerin iletişim bilgilerini ve çalışma saatlerini görüntüleyebilir, ve evcil hayvanları için alışveriş yaparken barınaklara da yardımda bulunabilirler.

Apple Pay çok yakında Türkiye’de kullanıma sunulabilir

Apple’ın ilk kez 2014 yılında duyurduğu ve onlarca ülkede kullanılabilen mobil ödeme teknolojisi Apple Pay, bugüne dek çeşitli nedenlerden dolayı Türkiye’de kullanıma sunulmamıştı. Her ne kadar Apple Pay, Türkiye’deki banka kartlarıyla uyum sağlamasa da daha önce yurt dışında eklenen kredi kartlarıyla kullanıcılar Türkiye’de de Apple Pay özelliğini kullanabiliyordu.

Apple’ın geçtiğimiz mart ayında düzenlediği etkinlikte tanıttığı fiziksel kredi kartı Apple Card ile birlikte Apple Pay’in daha fazla ülkede kullanıma sunulacağı tahmin edilirken bu kez Türkiye’de Apple Pay’in sinyalleri görülmeye başlandı.

Apple, Watch kurulumunda Apple Pay için kart bilgilerinizi soruyor

iOS 13 beta sürümüyle birlikte App Store’da uygulama ödemelerini onaylarken karşımıza gelen güvenlik ekranında “Apple Pay” logosu bugüne dek birkaç kez gözümüze çarpmıştı. Bu kez watchOS 6 beta kurulu bir Apple Watch seri 4 modelini sıfırlayıp kurduğumuzda ise kurulum ekranında karşımıza Apple Pay ekranı çıktı.

Çıkan Apple Pay ekranıyla birlikte Apple, bu ödeme teknolojisinden yararlanmak için kart bilgilerinizi girmenizi istiyor. Ancak Garanti BBVA, Yapı Kredi ve QNB Finansbank kartlarıyla yaptığımız denemeler sonucunda Apple Pay, “Kartınızı veren kuruluş henüz bu kartta Apple Pay’i desteklemiyor. Kuruluşunuzu arayın ve Apple Pay’i destekleyen kartları olup olmadığını sorun.” uyarısı veriyor.

Her ne kadar şimdilik “Kuruluşunuz Apple Pay’i desteklemiyor” uyarısıyla karşılaşıyor olsak da Apple Watch ayarlarına girdiğimizde Apple Wallet uygulamasının “Wallet ve Apple Pay” ismiyle güncellendiğini görüyoruz. Böylelikle Apple, saat arayüzünüz üzerinden tekrar kredi kartlarınızı düzenleme ekranınıza ulaşma imkanını size veriyor. Ayrıca çeşitli ödemelerle ilgili ayarlar da bu menüden yapılabiliyor. Tüm arayüzün Türkçe olması da Apple Pay’in çok yakında Türkiye’de kullanıma sunulacağı ihtimalini güçlendiriyor. Ayrıca daha önce App Store ödemelerinde denk geldiğimiz Apple Pay logosu da hizmetin çok yakında Türkiye’ye gelme ihtimalini destekler nitelikte. Ancak yine de tüm bu gelişmeler beta sürümdeki bir arayüz hatasından kaynaklanıyor da olabilir.

Apple Pay, temassız kartlarla aynı altyapıyı kullanıyor

Kullanıcılar, Apple Pay’in Türkiye’de kullanıma sunulmasının ardından hangi satış noktalarında Apple Pay ile ödeme yapabileceğini merak ediyor. Satış noktalarının Apple Pay ile ödeme yapmak için Apple ile tek tek anlaşma yapması gerekip gerekmediği de merak konusu.

Apple Pay, altyapı olarak temassız kartlarla aynı altyapıyı kullanıyor. Mevcut durumda da daha önce yurt dışında Apple Pay hizmetini kullanan kullanıcılar, Türkiye dahil birçok ülkede temassız kartla ödeme kabul eden tüm satış noktalarında Apple Pay ile ödeme yapabiliyor. Bu da demek oluyor ki, Apple Pay Türkiye’deki kredi kartlarına da destek vermeye başladığı takdirde temassız kartla ödeme alabilen restoranlardan giyim mağazalarına kadar birçok satış noktasında kullanılabilecek.

Temassız ödeme kabul eden noktalarla birlikte Apple Pay logosu olan işletmelerde de Apple Pay ile ödeme yapılabilecek.

Apple Pay hayatımızda neleri değiştiriyor?

Apple Pay, temel olarak iPhone’unuz ya da Apple Watch’unuz ile kredi kartı taşımaya ihtiyaç duymadan cihazınızı temassız olarak okutarak ödeme yapmanıza olanak tanıyor. Böylelikle Apple Pay’e eklediğiniz tüm kartlar iPhone, iPad ve Apple Watch cihazlarınızdaki “Wallet” uygulamasına ekleniyor. Böylelikle Apple, hiçbir kartınızı yanınıza almadan tüm kartlarınızı tek bir uygulamada dijital olarak taşımanıza imkan sağlıyor.

Apple Pay beraberinde Apple Card’ı da getirebilir

pple’ın kredi kartı Apple Card, Amerika Birleşik Devletleri gibi bazı ülkelerde Apple kullanıcılarına erken erişimle sunulmaya başlandı. Apple Pay konusunda yaşanan bu hareketliliğin Apple Card lansman döneminde denk gelmesi de Apple Card’ın da yakın zamanda Türkiye’de kullanıma sunulabileceği ihtimalini işaret ediyor.

Bugüne kadar iddia olarak Apple Pay’in Türkiye’de kullanıma sunulmamasının nedeni, Türkiye’deki yasal mevzuata uygun bir hizmet olmaması gösteriliyordu. Konuyla ilişkin Apple Türkiye ya da BDDK tarafından yapılan resmi bir açıklama bulunmuyor.

Tüm bu içeriğin ulaştığımız ufak ipuçları nedeniyle ortaya atılan bir ihtimal olduğunu, kesinlik taşımadığını da belirtelim. Umarız beklentilerimiz doğru çıkar ve Apple Pay en kısa sürede Türkiye’de de kullanıma sunulur.

Tesla sahibi bir kadın, aracın uzaktan kumandasının çipini kolunun içine yerleştirtti

Marka hayranlığının ulaştığı son noktalardan biri olarak, bir kadının, Tesla marka aracının uzaktan kumandasının içerisinde bulunan çipi, kumandadan çıkartarak, kolunun içerisine kestirerek yerleştirtti.

Aşağıdaki videoda kolunun içerisine yerleştirme kısmı biraz rahatsız edici olabilir. Ancak bu hareketin gerçekten marka hastalığı mı yoksa ilgi görmek için bulunan enteresan bir yöntem mi olduğu akıllarda soru işareti bıraktı.

Katlanabilir tasarımıyla dikkat çeken DJI Osmo Mobile 3 tanıtıldı

DJI, akıllı telefonlar için en çok tercih edilen stabilizer serisi Osmo Mobile’ın yeni üyesi DJI Osmo Mobile 3’ü duyurdu. Yeni Osmo Mobile 3 katlanabilir ve kolay kullanılabilir tasarımıyla dikkat çekiyor.

DJI Osmo Mobile 3 Özellikleri

DJI Osmo Mobile 3, DJI Osmo Mobile 2 ile birlikte gelen yenilikleri daha ergonomik tasarım diliyle devam ettiriyor. Tutma yerinin katlanmasıyla daha küçük alanlara da sığan stabilizer, yeni bir taşıma çantasıyla da birlikte geliyor. Diğer Osmo Mobile modellerinin aksine Osmo Mobile 3’ün çantası ek çantaya ihtiyaç duymadan elde taşınabiliyor.

Kullanıcıların akıllı telefonuyla profesyonele yakın çekimler yapmasını sağlayan DJI Osmo Mobile 3 bu kez dikey ve yatay çekim modları arasında tek bir kısayolla geçiş yapabiliyor. Ayrıca daha minimal hale getirilen cihaz selefine göre tek elle daha kolay bir kullanım sunuyor.

Bluetooth ile akıllı telefonunuzla haberleşen DJI Osmo Mobile 3, Active Track 3.0 özelliği sayesinde artık daha başarılı bir şekilde yüz ve nesne takibi yapabiliyor. 405 gram ağırlığındaki stabilizer 2450mAh kapasiteli bataryadan gücünü alıyor. 2.5 saatte tam şarja ulaşan stabilizer tam şarjla 15 saate kadar kullanım süresi vaat ediyor.

Yeni DJI Osmo Mobile 3, 119 dolar fiyat etiketiyle çeşitli ülkelerde raflardaki yerini aldı. Stabilizerin yakın zamanda Türkiye’de de 1000TL altında fiyat etiketiyle satışa sunulması bekleniyor.

Samsung Galaxy Note10 ve Note10+ kullanıcılarına neler sunuyor?

Samsung, 7 Ağustos günü Türkiye saati ile 23:00’da başlayan uluslararası Galaxy Unpacked 2019 etkinliğinde yeni Samsung Galaxy Note10 ve Note10+ akıllı telefonlarını duyurdu. Dünyayla aynı anda Türkiye’de de lanse edilen telefonlar, Galaxy’nin en güçlü üyeleri olarak karşımıza çıkıyor.

Ekran

Samsung Galaxy Note10 modeli 6.3 inçlik Full HD+ çözünürlüklü, Note10+ modeli ise 6.8 inçlik QHD+ çözünürlüklü kavisli Dynamic AMOLED ekranla geliyor. Daha önce Galaxy S10 modellerinde gördüğümüz ekranda kamera deliği, Note10 modellerinde ekranın üst orta kısmına yerleştiriliyor ve kameranın boyutu da daha küçük hale getiriliyor.

Infinity-O adı verilen bu ekran tasarımı sayesinde Galaxy Note10, bugüne dek tanıtılan en ince ekran çerçevelerine sahip akıllı telefonlardan biri olma özelliği taşıyor. Galaxy Note10 ailesinin ekranı HDR10+ teknolojisini de destekliyor.

Galaxy Note10 ve Note10+, ekrandan parmak izi okuma ve yazılımsal yüz tanıma özellikleriyle kullanıcılarına iki farklı biyometrik güvenlik önlemi sunuyor.

Tasarım

Yenilenen Galaxy Note10 ailesi, arka yüzeyinde sol üste dikey olarak konumlandırılmış yeni kamera dizilimiyle daha önceki Galaxy modellerinden ayrışıyor. İlk kez Galaxy S8’de karşımıza çıkan Bixby tuşu, Note10 modellerinde güç tuşuna entegre ediliyor. Böylelikle telefonun tüm tuşları sol tarafta konumlanırken, sağ tarafında ise hiçbir tuş yer almıyor.

Samsung’un uzun süredir cihazlarında yer vermeye devam ettiği 3.5mm kulaklık girişi de Note10 modelleriyle birlikte kaldırılıyor. Telefonun kutu içeriğinden USB Tip-C çıkışına sahip AKG kulaklık çıkıyor. Dileyen kullanıcılar, harici dönüştürücü adaptör satın alarak 3.5mm çıkışa sahip kulaklıklarını Tip-C girişi üzerinden yeni Note10 modellerine bağlayabiliyor.

Yeni Galaxy Note10 ve Note10+ fildişi beyazı, duman siyahı ve ay tozu grisi olmak üzere üç farklı renk seçeneğiyle Türkiye’de tüketicilerle buluşuyor.

Kamera Deneyimi

Galaxy Note10 ailesi, Note10+ modelindeki DepthVision kamera haricinde tamamen aynı kamera yeteneklerine sahip iki akıllı telefon olarak karşımıza çıkıyor. Note10’da üç arka kameraya yer verilirken Note10+’ta ise Time of Flight kamera sensörünün -ya da Samsung’un deyimiyle DepthVision kameranın- içinde bulunduğu dört arka kameraya yer veriliyor.

Samsung Galaxy Note10 ve Note10+ Kamera Özellikleri

Samsung Galaxy Note 10 ailesinin 12MP çözünürlüklü f/1.5 ve f/.24 diyafram açıklıkları arasında geçiş yapabilen bir ana kamerası bulunuyor. Ayrıca telefonda 16MP çözünürlüklü geniş açılı lense ve 12MP çözünürlüklü telefoto lense yer veriliyor.

Galaxy Note10+ modelinde ise Note10’dan farklı olarak DepthVision kamera adı verilen Time of Flight kamera sensörü konumlandırılıyor.

Galaxy Note10 modellerinin hem ana kamera lensinde hem de geniş açılı lensinde Optik İmaj Sabitleyici (OIS) bulunuyor. Aynı zamanda telefonlar yapay zeka desteğiyle de görüntü stabilizasyonu gerçekleştirebiliyor. Böylelikle telefonlar, neredeyse sarsıntısız videolar çekebiliyor. Ayrıca telefonlar canlı odak özelliğini video esnasında da kullanabiliyor.

DepthVision kamera ne işe yarar?

Samsung’un DepthVision kamera olarak adlandırdığı Time of Flight kamera sensörü sayesinde yeni Note10+’ın arka kamerası nesneleri üç boyutlu olarak analiz edebiliyor. Böylelikle kamera hem yapay zekayla daha iyi bir stabilizasyon sağlıyor, hem de arttırılmış gerçeklik uygulamalarının daha gerçekçi görünmesine olanak tanıyor.

Teknik Özellikler

Samsung Galaxy Note10 ve Note10+ ülkemizde Samsung Exynos 9825 işlemcisinden gücünü alıyor. 7 nanometre teknolojisiyle üretilen işlemci, hem yüksek performansı hem de düşük batarya tüketimiyle üst seviye bir akıllı telefona güç verdiğini fazlasıyla hissettiriyor.

Galaxy Note10’da 8GB RAM, Note10+’ta ise 12GB RAM konumlandırılırken her iki telefon da 256GB depolama kapasitesiyle geliyor. Note10’da microSD kart desteği yokken Note10+’ın hafızası microSD kart desteği sayesinde arttırılabiliyor.

Tüm bunların yanı sıra Note10 ailesi dünyanın en ince buharlı soğutma teknolojisini barındırıyor. Böylelikle ısınma sorunuyla karşılaşmayacağınız Note10 modelleri oyun konusunda da en iddialı akıllı telefonlar olarak karşımıza çıkıyor.

Batarya Performansı

Standart Galaxy Note10 modelinde 3500mAh kapasiteli bataryaya yer verilirken Galaxy Note10+’ta ise 4300mAh kapasiteli batarya bulunuyor. Telefonlar, sahip oldukları teknik özelliklere göre yüksek batarya kapasitesiyle bir günü rahatlıkla çıkarabilecek bir pil ömrü sunuyor.

Galaxy Note10 modeli 25W, Galaxy Note10+ modeli ise 45W hızlı şarj teknolojisini destekliyor. Note10+, Samsung’un yaptığı açıklamaya göre 30 dakikada bir günlük kullanımı rahatlıkla karşılayacak batarya kapasitesinde ulaşıyor.

Fiyat

Samsung Galaxy Note10 modeli 9899TL, Galaxy Note10+ modeli ise 11399TL fiyat etiketiyle Türkiye’de ön siparişe sunuldu. Samsung, 6 Eylül’e kadar verilecek ön siparişlerde ise kullanıcılarına Galaxy Buds kulaklık hediyesi ve farklı hediye fırsatları sunuyor.

McKinsey: Mobilite trendleri trilyon dolarlık bir dönüşüm potansiyeline sahip

McKinsey, dünya çapında araştırmalar gerçekleştiren birimi ‘McKinsey Center for Future Mobility’ ile yeni nesil yolculukların nabzını tutuyor.

Otonom sürüş 2030 yılında, yılda 1,6 trilyon Dolar değer yaratma kapasitesine sahip olacak.

Bağlanabilirlik teknolojileri bugün sürücülerin %40’ını cezbediyor, 2030’da ise araçların %45’i gelişmiş bağlanabilirlik özellikleriyle donatılacak ve 450 ilâ 750 milyar Dolar değerinde bir ekonomi yaratacak.

Bugün araç almayı düşünenlerin %20’si elektrikli araçlara ilgi gösteriyor ve 2020’de dünyada kullanılan elektrikli araç sayısı 3 milyona ulaşacak.

Yönetim danışmanlığı firması McKinsey, endüstrideki 4 temel trend kapsamında otomotivin geleceğine dair öngörülerini ve araştırma sonuçlarını paylaştı. McKinsey danışmanlarına göre; otonom sürüş, bağlanabilirlik, elektrifikasyon ve araç paylaşımındaki gelişmeler, sadece otomotivde değil, sigortacılık, hizmet sektörü ve kamu gibi pek çok alanda köklü bir değişim yaratacak.

Yılda 1,6 trilyon Dolar potansiyel taşıyan otonom sürüş, mobilite deneyimini baştan yaratacak

Bugün neredeyse tüm otomotiv üreticileri, araçların çok az ya da hiç sürücü müdahalesi olmadan yol alabilmelerine olanak tanıyan otonom sürüş projeleri yürütüyor. İnsanları yeni nesil yolculuk deneyimiyle buluşturması beklenen bu teknolojinin potansiyel büyüklüğünü gözler önüne sermek üzere ‘McKinsey Center for Future Mobility’, uluslararası çapta bir araştırma gerçekleştirdi. Çalışma kapsamında farklı teknolojik ve ekonomik koşullarda, şehir içi ve otoyol şartlarında 40’tan fazla araç kullanımı senaryosu modellendi. Buna göre; 2030 yılında otonom araçlar, küresel ölçekte yıllık 1,6 trilyon Dolar değer yaratacak potansiyele sahip olacak. Bu, Ford, General Motors, Toyota ve Volkswagen’in 2017 yılı cirolarının 2 katına eşdeğer bir ekonomik kazanca işaret ediyor.

Yaratılacak değerin neredeyse üçte biri, artık ihtiyaç duyulmayacak park alanlarının ticari alanlara ya da konutlara dönüştürülmesinden elde edilecek. %15’i çalışanların her gün iş için yaptıkları yolculukların verimli hale gelmesinden elde edilecek. Yaklaşık 4 milyar Dolar’ı ise çevresel zararın engellenmesinden kazanılacak.

En önemlisi ise bu değerin yarısından fazlası, insan hatalarından kaynaklanan milyonlarca kazanın önlenmesiyle sağlanacak. Örneğin, 2040 yılında, Almanya’da otonom araçların önleyeceği kazalar sayesinde sadece hastane ve medikal hizmetlerden 1,2 milyar Euro tasarruf edilebileceği hesaplandı.

Dolayısıyla otonom araçlar insan hayatına, çevreye ve ekonomiye güçlü bir değer sunma potansiyeline sahip. Bununla birlikte endüstri liderleri ve karar vericilerin bir dizi olası probleme karşı da önlem almaları ve yeni nesil yöntemler geliştirmeleri gerekecek.

Otonom sürüşle birlikte azalan risklerden dolayı sigortacılık sektörü daralma yaşayabilir, otomobille olan ilişki değişeceği için alkollü araç kullanma cezası tarih olabilir ve bunun yerine yeni bir yasal çerçeve belirlenmesi gerekebilir. Ayrıca otonom araçlara olan ilgi üretimden kaynaklı enerji tüketimini artırabilir ve kamunun araç vergileri ve plaka ücretleri gibi gelir kaynakları çarpıcı bir şekilde azalabilir.

2030’da 750 milyar Dolar’a varan bir değer yaratması beklenen bağlantılı araçlar mobiliteye turbo güç katacak

Bağlanabilirlik trendi otomobillere olağanüstü bir güç ve potansiyel kazandırıyor. Bağlantılı araçlar bir yandan kullanıcıların yolculuk deneyimlerini zenginleştirirken bir yandan da yeni hizmet alanlarının ve iş modellerinin gelişmesine olanak veriyor.Bağlanabilirlik sayesinde elde edilen bilgi ağı, sürücüler, otomobil üreticileri ve yenilikçi hizmet sağlayıcılar için değer taşıyor. Yapay zeka ve sezgisel ara yüzlerin de kullanımıyla otomobiller, bilgiyi zengin bir deneyime, verimli bir yolculuğa ve kârlı bir işe dönüştürmeye hazırlanıyor.

Bugün pek çok üretici ve hizmet sağlayıcı araçlardan elde ettikleri veriyi otomobilleri ve servisleri geliştirmek için kullanıyor. Bunun bir adım ötesinde ise farklı servis sağlayıcıların bu ağa katılması bulunuyor. Örneğin; bir restoran menülerini araç içi sistemlerle, holografik garson gibi, henüz yoldayken sürücü ve yolcularla paylaşabilir ve sipariş alabilir.

McKinsey’nin yapmış olduğu araştırmalara göre; araç sahipleri bağlantılı otomobillere yoğun ilgi gösteriyor. Sürücülerin %40’ı daha fazla bağlanabilirlik için şu an kullandıkları araç markasını bir başkasıyla değiştirebileceklerini belirtiyor. Ayrıca 2030 yılına dek yeni araçların %45’inin kullanıcılarına özel kontrol, eğlence ve reklam gibi hizmetler sunabilecek seviyede bağlanabilirlik özelliklerine sahip olacağı ve 450-750 milyar Dolar aralığında bir değer yaratabileceği öngörülüyor. İleriki yıllarda ise bağlantılı araçlar canlı diyalog, kişiselleştirilmiş tercihler ve sanal şoför gibi yeni özellikler kazanacak.

Tüm bu potansiyelin gerçek bir değere dönüşmesi ise bu bilgi ağının güvenli bir şekilde yönetilmesiyle mümkün. Bağlantılı araçların gelişmesiyle birlikte sürücülerin bilgilerini ne şekilde paylaşmak istedikleri, kurumların ise bu bilgilerin güvenliğini sağlama konusunda yeni kararlar ve aksiyonlar almaları gerekecek.

Karbonsuz mobilite çözümleri yolda

Hem üretici hem de tüketici tarafında elektrikli araçlara olan ilgi hızlı bir şekilde artıyor. Tasarım ve üretimdeki gelişmeler, elektrikli araçların kârlılığını artırarak teşviklere olan ihtiyacı azaltıyor. Düşük karbon emisyonlu elektrikli araçlar, mobilitenin geleceğinde önemli bir rol oynuyor. Her geçen gün daha fazla kişi daha temiz bir ulaşım aracı olan elektrikli araçlara yöneliyor.

McKinsey, 2020’de elektrikli araçların sayısının dünya çapında 3 milyona ulaşacağını öngörüyor. Otomobil üreticileri bu alanda yılda 120 yeni model geliştirirken, araç almayı düşünenlerin %20’den fazlası elektrikli araçları tercih edebileceğini belirtiyor. Bu oran genç ve şehirli kitlede daha da artıyor.

Batarya üniteleri maliyet açısından daha verimli hale geldikçe, menzil kapasiteleri ve şarj istasyonlarının sayısı arttıkça elektrikli araçlar, hibrit araçlardan daha fazla tercih edilmeye başlanıyor. Tüketici talepleri ve üretim kapasitelerini ülkeler bazında inceleyen McKinsey Elektrikli Araçlar Endeksi de elektrifikasyonun her geçen gün daha sürdürülebilir ve cazip hale geldiğini gösteriyor. Teşvikler ve regülasyonların da yardımıyla pek çok pazarda elektrikli araç satışları yıllık bazda katlanarak büyüyor. Örneğin; Norveç’te 2014’te %11 olan elektrikli araçların oranı 2018’de %32’ye yükseldi. Çin bir yandan uyguladığı teşvikler ve düzenlemeler bir yandan da düşük ücretli, geniş yelpazede araç seçeneği ile elektrikli araç satışlarında global çapta liderliği üstleniyor. 2017’de ülkedeki elektrikli araç satışları %72 oranında arttı.

McKinsey 2025-2030 yılları arasında elektrikli araçlar ile konvansiyonel otomobiller arasındaki farkın hızla azalacağını öngörüyor. Bu tahmini destekleyen güçlü göstergeler de mevcut. Örneğin; bugünkü teknoloji trendlerinin devam etmesi durumunda elektrikli araç maliyetlerinin üçte birine denk gelen batarya üretim maliyetleri %50 oranında azalacak. Elektrikli araç üretim maliyetlerindeki düşüş daha fazla otomobil şirketini ve sürücüleri bu alana çekecek. Bu büyüme, bir anda olmasa da gerekli inovasyonların geliştirilmesi ve iş modeli adaptasyonlarındaki zorlukların aşılmasıyla geçmiş 10 yıla oranla nispeten daha hızlı bir şekilde olacak.

Bununla birlikte elektrikli araçların gittikçe güçlenen bir rakibi de bulunuyor: Hidrojenli araçlar. Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da ilgi gören hidrojenli araçlar, elektrikli araçlara kıyasla bazı avantajlara sahip. Örneğin; bu araçlar elektrikli araçlardan yaklaşık 15 kat daha hızlı şarj olabiliyor ve batarya üretimi 10 kat daha az sermaye gerektiriyor. Ayrıca hidrojenli araçlar yenilenebilir enerji kullanımında sadece elektriğe bağımlı olmadığı ve hidrojen doğada daha fazla bulunan bir kaynak olduğu için şarj istasyonları alanında daha fazla esneklik sunuyor. Bununla birlikte mevcut teknolojiyle hidrojen üretmek masraflı olduğu için hidrojenli araçların tercih edilme oranı azalıyor. Sonuç olarak elektrikli araçlar ve hidrojenli araçlar birlikte karbondan arınmış bir gelecek için önem taşıyor.

Türkiye otomotiv sektörü, yeni bir ekosistem inşa ediyor

Otomotiv sektörünü hızla değiştiren trendler ve teknolojilerin Türkiye’yi yeni bir çağın eşiğine taşıdığına değinen McKinsey ortağı Mehmet Başer; “Türkiye bugün dünyanın dev otomotiv şirketlerinin önemli üretim üslerinden biri. Bu sayede üretim, ihracat ve istihdamda ülke ekonomisinde kritik role sahip. Aynı zamanda yeni nesil teknolojiler üretmeye odaklanan kuluçka merkezleri ve teknokentlerde otomotiv endüstrisinin ihtiyacı olan esnek ve inovatif çözümler üzerinde çalışılıyor. Paylaşım ekonomisine yönelik uygulamalar ve platformlar özellikle genç nüfus tarafından her geçen gün daha fazla tercih ediliyor. Türkiye’nin ilk yerli otomobili olarak elektrikli bir SUV tasarlanması da önemli ve güçlü bir hamle.

Otomobil kullanıcıları ise yeni nesil araçlara ilgi gösteriyor. Oransal olarak sayıları az olsa da 2018’de %40’lara varan oranlarda daralan pazarda elektrikli araçlar ve hibrid araçlar büyümeyi sürdürdü. Vergi teşviklerinin katkısı da bu performansta rol oynadı. Aynı zamanda elektrikli araçların yaygınlaşmasını sağlayacak şarj istasyonlarının sayısı da hızla artıyor. Bugün çoğunluğu yerli olan 20’ye yakın şirket Türkiye çapında hizmet veriyor, bu da elektrikli araçların daha fazla tercih edilmesine katkı sağlıyor.

Tüm bunlar Türkiye’yi yeni otomotiv çağına hazırlıyor. Ülkemizin bu dönemde otonom sürüş, bağlanabilirlik ve elektrifikasyon alanında atacağı her adım, hem uluslararası rekabet edebilirliğini ve ekonomisini güçlendirecek hem de bu teknolojilere ilgi ve ihtiyaç duyan otomobil kullanıcılarına hizmet edecek. Bunun gerçekleşebilmesi içinse vergi muafiyeti ve teşvikler konusunda devlet politikalarının şekillenmesi, şirketlerin yeni nesil teknoloji yatırımlarını artırmaları ve insanların da bu teknolojileri geliştirecek, uygulayacak ve kullanacak şekilde kendilerini geliştirmeleri büyük önem taşıyor” şeklinde konuştu.

Uluslararası bilgisayar konferansı Specom, 20-25 Ağustos’ta Boğaziçi Üniversitesi’nde!

Rusya, Almanya ve Türkiye Üniversiteleri Uluslararası Robotik Konferansında Buluşuyor
Dünyanın En Önemli Robotik Araştırmacıları İstanbul’a Geliyor

İlki 1996 yılında St. Petersburg’da düzenlenen Uluslararası Konuşma ve Bilgisayar Konferansı (International Conference on Speech and Computer, SPECOM) ve 4 yıldır bu konferansın bünyesinde düzenlenmekte olan Uluslararası Etkileşimsel Katılımcı Robotik Konferansı (International Conference on Interactive Collaborative Robotics, ICR), 20-25 Ağustos 2019’da Boğaziçi Üniversitesi ev sahipliğinde İstanbul’da gerçekleşecek.

Bu bağlantıdan kayıt olabilirsiniz.

Konuşma metinleştirme, multimodal etkileşim, telekomünikasyon, robotik ve akıllı ortamlar uygulamaları alanlarında çalışan araştırmacıların katılacağı SPECOM, Rusya Bilimler Akademisi St. Petersburg Enformatik ve Otomasyon Enstitüsü (St. Petersburg Institute for Informatics and Automation of the Russian Academy of Science, SPIIRAS) ve Moskova Devlet Dilbilim Üniversitesi (Moscow State Linguistic University, MSLU) iş birliğinde düzenlenirken insan-robot etkileşimi, ev robotları, sosyal robotik ve eğitim robotları alanlarında çalışan araştırmacıların katılacağı ICR ise Rusya Bilimler Akademisi St. Petersburg Enformatik ve Otomasyon Enstitüsü (St. Petersburg Institute for Informatics and Automation of the Russian Academy of Science, SPIIRAS) ve Münih Teknoloji Üniversitesi (Munich University of Technology, TUM) ortaklığında düzenleniyor.

Otomatik konuşma tanıma ve üretme konularında dünyanın önde gelen araştırmacılarından ABD John Hopkins Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hynek Hermansky, bilişsel modelleri konuşma tanımaya uygulayan Hollanda Delft Teknoloji Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Odette Scharenborg ve Türkiye’nin ileri gelen robot araştırmacılarından Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Erol Şahin’in açılış konuşmacıları olarak katılacağı konferanslar paralel oturumlarla düzenleniyor. Konferansların düzenleyicileri arasında insan davranışının bilgisayarla analizi, örüntü tanıma ve yapay öğrenme alanlarında çalışmalarını yürüten Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Albert Ali Salah ve konuşma ve dil tanıma alanında çalışan Boğaziçi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Saraçlar bulunuyor. Boğaziçi Üniversitesi öğrenci ve öğretim üyeleri konferanslara ücretsiz katılabilecek.