Konuk yazarımız BIC Angels‘tan Mehmet Akalın, egirişim için gönderdiği “Berlin’de Startup Kurmak” başlıklı yazısını sizinle paylaşıyoruz.
Son zamanlarda birçok girişimci henüz ilk aşamada girişimlerini küresel bir bakış açısı ile kurgulayarak faaliyetlerini Türkiye dışında hayata geçiriyorlar. Bu durum uluslararası rekabet ortamında girişimcileri daha doğru ve verimli kanalları kullanmaya zorlayarak, ortaya çıkan projelerin farklı pazarlarda daha sağlıklı büyümesine imkân sağlıyor.
Eylül ayından bu yana BIC Angels bünyesinde Türkiye kaynaklı girişimlere yatırım yaparak başladığımız Berlin ekosisteminde 2 aya yakın çalışma fırsatım oldu. Bu zaman zarfında ekosistemde edindiğim izlenimlerimi bir takım verilerin ışığında sizlerle paylaşmak istiyorum.
Pazara giriş için ideal şehir
İstikrarlı ve güçlü ekonomisinin sonucu olarak Almanya, Avrupa’da teknoloji girişimler için çok müstesna bir pozisyona sahip. Berlin ise Almanya’nın start-up merkezi olmuş durumda. Şehir, ülkedeki start-upların %50’sine ev sahipliği yapıyor.
Aslına bakarsanız Berlin ile Istanbul’un start-up dünyasına adım atması aynı zamanlara denk gelse de bugün aralarındaki makas bir hayli açık. Teknoloji girişimlerinin gelişmesi için gerekli koşullardan oluşan kriterlere göre hazırlanan Genome Ekosistem sıralamasında Berlin dünyada 7. sırada yer alırken, İstanbul bu listeye giremedi. Bu yazıda sizlere kişisel gözlemlerimden de yola çıkarak Berlin’in fark yaratan koşullarından bahsedeceğim.
1) Politik ve Ekonomik İstikrar
2015 yılı itibari ile 2,1 milyar Euro yatırım almayı başarmış Berlin ekosistemi birçok uluslararası yatırımcının da dikkatini çekmeyi başarmış. Türkiye’de ise bu rakam sadece 60 milyon Euro civarında. Toplam ekonomi büyüklüğüne oranlasak dahi Türkiye’nin yatırım çekmekte Berlin’e kıyasla büyük zorluk çektiğini rakamlar ortaya koyuyor.
Katıldığım bir çok etkinlikte Israil, Amerika, Rusya ve diğer Avrupalı yatırımcılar ile sohbet etme şansı yakaladım. Yatırımcılar Türkiye’yi izlemeye almış durumdalar ancak henüz ilgilerini tam anlamıyla çekebilmiş değiliz. Bunun ardındaki en önemli faktörlerin başında politik ve ekonomik dalgalanmaların geldiğini yaptığımız yazışmalardan anlayabiliyorum.
2) Ölçek Ekonomisi
Bir startup’a yapılacak olan yatırım miktarı, o girişimin ölçeklenme ve büyüme potansiyeline bağlı olarak değişkenlik gösterir. Yatırım miktarı girişimin kucaklayabileceği pazarın gelişme ihtimaline göre artıyor ve bu da girişimlerin sağlıklı bir şekilde büyümesi için gerekli olan ilk finansmana ulaşmasına kolaylık sağlıyor. Berlin ziyaretim esnasında ev temizliği hizmeti veren online pazar yeri girişimi Helpling kurucusu ile bir etkinlikte sohbet ettik. Kurucu Benedikt Franke son 12 ayda 11 pazara 56 milyon euro’luk yatırım sayesinde ulaştıklarını belirtti. Şüphesiz Almanya’nın gerek AB ile entegrasyonu gerek ise aynı dili konuştuğu komşu ülkeler ile kurduğu yakın ilişkiler ekosistemlerin farklı coğrafyalarda büyümesi için büyük bir avantaj sağlamakta. Yerli start-up’ların ölçek ekonomisine ulaşması için Türkiye’nin yeterli nüfus ve ekonomik güce sahip olduğu ilk etapta düşünülebilir. Ama daha önceden de belirttiğim gibi uluslararası yatırımcıların daha fazla yatırım yapabilmesi için sanırım bundan daha fazlası gerekli. Girişimcilerin uluslararası vizyona sahip olmaları ve bu vizyonu gerçekleştirmeye olanak sağlayacak reel politik bunların başında geliyor.
3) Girişimci profili
Öncelikle Türkiye’de bine yakın girişimi incelemiş birisi olarak, Berlin’deki projelerin bizim ekosistemimizde rast geldiklerime kıyasla çok farklı olmadığını söylemem mümkün. Katıldığımız Startup Camp etkinliğinde de Türkiye’nin önde gelen SaaS girişimlerinden Prisync’in 26 Avrupalı girişim arasından ilk 3’e seçilmesi bunun en iyi kanıtı oldu.
Burada girişimcilerin gösterdikleri profesyonel yaklaşım onların daha kolay fark edilmesine olanak sağlıyor. Bu yaklaşımın hissedildiği en önemli alanlar ise hazırladıkları yatırımcı sunumları ve etkinlik esnasında sergiledikleri network becerileri. Şehirde her hafta bir çok startup etkinliği düzenleniyor bu etkinliklere katılarak kısa sürede bir çok önemli isim ile tanışmak mümkün. Burada tanıştığım yatırımcı adaylarının sadece Linkedin’den eklemek yerine gelecekte yapabileceğiniz iş birlikleri hakkında etkileyici mesajlar atmaları network kültürünün gelişmişliği anlamında oldukça etkileyici geldi.
4) Sosyal Yaşam
Berlin yaşamak için yeterince kalabalık, yeterince ekonomik ve yeterince eğlenceli bir yer. Şehirde bir startupın (ve kurucusunun) yaşaması için tüm sosyal ve ekonomik motivasyonlar mevcut. Şehrin diğer metropollere kıyasla sunduğu rahat koşullar (daha dengeli bir yaşam/iş hayatı ve daha uygun yaşama ve eğlence maliyeti) yatırımcılar için ilave bir cazibe noktası teşkil ediyor.
Almanya’da başarılı bir girişim kurmak sanıldığı kadar zor değil
Almanya’da hizmet sektörü Türkiye’nin çok gerisinde olduğunu göz önüne aldığımızda, müşteriye dokunan işlerde fark yaratmak Türk girişimciler için çok zor olmayacaktır diye düşünmekteyim. Yalnız bunu başarmak için göz önünde bulundurulması gereken önemli faktörler şu şekilde sayılabilir:
1- Güven ilişkisi:
Her ülkede olduğu gibi müşteriler kullanacakları uygulama veya web sitesinde güven duygusunu ön planda tutuyorlar. Bu açıdan, web sitenizin profesyonel hazırlanmış olması ilk aşamada bu güven ilişkisinin tesis edilmesinde önemli bir role sahip.
2- İletişim
Burada en kritik konu Almanca olarak düşünülebilir. Start-up dünyasında İngilizce gayet geçerli ancak konu satış yapmaya gelince çok ciddi sıkıntılar ile karşılaşabilirsiniz. Ekipte satış işini üstlenebilecek, dışa dönük ve Almanca bilen birisinin olması ciddi farklar yaratabilir. Türk olmanın bu ülkede bir avantajı bildiğiniz gibi Berlin’de ciddi bir Türk topluluğunun mevcudiyeti. Bu bağlamda iş modelinizin elverdiği ölçüde ilk satış denemelerinizi bu gruplar ile yapmanız oldukça verimli olabilir. Ayrıca influencer marketing platformu Influanza’nın da pazara girişte küçük Türk işletmeler ile ilerleyerek ciddi bir büyüme elde ettiğini paylaşmak istiyorum.
3- Akıllı teknoloji politikası
Yeni kurulacak start-up’ların operasyonel bazlı pazar yeri projeleri ile rekabete girmektense teknoloji altyapısı kuvvetli SaaS ve/veya yaratıcı yıkımcı (creative distruction) anlayış ile pazara girmeleri başarı şanslarını yükseltebilir. Bu yüzden Türkiye’de başarı şansı yüksek sosyal medya projelerinin Alman kullanıcıların alışkanlıklarını tam olarak ölçümleyememe ihtimalini göz önünde bulundurarak bu pazarda büyümesinin zor olduğunu söyleyebilirim. Bu bağlamda, Prisync ve Indoora gibi teknoloji altyapısı yüksek Türk girişimlerin Berlin’de hızlı büyümelerinin tesadüf eseri olmadığını belirtmek gerekiyor.
Sonuç olarak Berlin şu an bölgenin en hızlı gelişen ekosistemi ve burada olmak için konjonktür de çok elverişli. Brexit’in Londra’daki yatırımcılar üzerindeki olumsuz etkisi ve Slikon Vadisinin yüksek operasyonel maliyetleri nedeniyle bu pazara yön veren Anglo-Saxon coğrafyadan bir çok yatırımcı artık Berlin’i tercih ediyor. Bu bağlamda, Berlin’de açığa çıkan bu fırsatları kaçırmak istemeyen girişimcilere şirket kurulumu, hızlandırma programları, ortak çalışma alanları ve diğer soruları için aşağıdaki mail adresim yoluyla yardımcı olabileceğimi belirtmek istiyorum.
İletişim: [email protected]