Girişimcilik ekosisteminde bankaların değişen rolü

Bu haftaki konuk yazarımız Mahmut Şerafettin Özsoy, Kuveyt Türk Katılım Bankası’nda BT İş Sürekliliği Yöneticisi.

Son zamanlarda bankaları girişimcilik ekosistemi içerisinde çok fazla görmeye başladık. Aslında bir girişimcinin bir banka ile ilişkisinin çok temel düzeyde olmasını bekleriz. Girişimci kredi almak, bankacılık işlemlerini yapmak gibi temel bankacılık faaliyetleri açısından bir bankanın müşterisi konumunda yer alır. Bu açıdan bakıldığında banka bir startup teknoloji girişimini KOBİ olarak tanımlar ve müşteri olarak ilgilenir.

Fakat startup’lar çoğu zaman ölçeklerinin küçük olması nedeniyle bankaların iştah kabartacakları müşteri gruplarına pek giremezler. Öte yandan startup girişimcileri de sermaye gereksinimi nedeniyle bankaların kapısını çalmak istemezler. Bir bankaya başvurmaya niyetlenseler de kredibiliteleri düşük ve riskli olduğu için istedikleri krediye çok fazla ulaşamazlar. Bu nedenle de ülkemizde yakın zamanlara kadar teknoloji girişimcileri ile bankaların pek fazla ilişkisini gözlemlemiyorduk.

Her nasıl olduysa bugün geldiğimiz noktada bankaların startup girişimlerine, girişimcilere ve genel olarak girişimcilik ekosistemine ilgisi büyük bir ivmelenmeyle artıyor. Aynı şekilde teknoloji girişimcileri de bankaların kapısını sıkça çalıyorlar. Bu yeni gelişen ilişkiyi klasik “banka-müşteri” ilişkisi düzlemine oturtmak pek mümkün değil. Çünkü bankalar son yıllarda girişimcilik ekosistemine bir kredi sağlayıcısı kuruluştan daha farklı rollerle giriş yapmaya başladı. Hatta aynı anda farklı rollere de sahip olduklarını görüyoruz. Bazıları startup’lara kuluçka hizmeti sunan altyapıları ve imkânları sağlıyor, bazıları hackathon gibi yazılım geliştirme yarışmaları yapıp ödüller veriyor, bazıları da sermaye yatırım fonları kurarak yatırımcı olarak yer alıyor. Bazı bankalar ise bunların hepsini birden yapmaya çalışıyor.

Bankaların amacı ne?

Bankaların asıl amacını gelecekte varlığını sürdürmek ve kâr elde etmek şeklinde özetleyebiliriz. Dijital dünyadaki gelişmelerin finans alanına sıçraması bankacılık ve finans sektörünün bir yandan işini kolaylaştırırken bir yandan rekabete açık hale getirdi. Geriye dönüp baktığımızda bankaların girişimcilik ekosisteminde aktif olmaya başladıkları tarihler ile FinTech’lerin popüler olmaya başladıkları tarihlerin önemli ölçüde örtüştüğünü gözlemliyoruz. Aynı şekilde FinTech’lerin popülerliklerinin ve önemlerinin artmasıyla bankaların ekosistemdeki çalışmaları da benzer oranda arttı, artıyor.

Bankalar çok yüksek miktarda kâr elde ediyorlar. Ama bankalar aynı zamanda çok büyük maliyetlere sahipler. Binlerce çalışan istihdam ediyorlar, binlerce şubenin maliyetine katlanıyorlar ve daha bir sürü dev harcama kalemleri var. Dev bir şirket olmak işler yolundayken büyük gelirler ve büyük kârlar demek. Fakat işler yolunda olmadığında büyük harcamalar, büyük riskler ve büyük zarar etme ihtimalleri demek oluyor.

Bankalar bu kadar büyük maliyetleri karşılayabilmek için kredilerden elde ettikleri kârların dışında EFT/havale masrafı, hesap işletim ücreti gibi çeşitli komisyon ücretleri alıyorlar. Dijital kanallarda bu ücretler daha düşük olsa da hepten ortadan kalkmıyor. Özellikle dijital kanalları kullanan yeni nesil dijital müşteriler bu ücretleri sorguluyorlar ve anlamsız buluyorlar. Bir bankanın büyük maliyetlere katlandığı gerçeği günün sonunda banka sahiplerini ilgilendiriyor. Müşteriler ise daha ucuz, daha kaliteli ve daha hızlı hizmet almakla meşguller.

İşte bu noktada FinTech startup’ları ve dijital bankalar, klasik bankaların üzerinde yıkıcı rekabet gücü oluşturmaya başlıyorlar. Yeni nesil müşteriler için bankanın fiziksel varlıkları ve yatırımlarının çok bir anlamı olmuyor. Çünkü müşteriler şubelere gitmiyorlar. Çoğu müşteri için banka artık cep telefonundaki mobil uygulamadan veya web sitesindeki internet şubesinden ibaret. Bugün için bir geçiş döneminde olduğumuz malum, bu nedenle yeni nesil müşteri talepleri halen azınlıkta ama hızla çoğunluk olmaya doğru gidiyor. Bankalar ise uzun zamandan beri bu gerçeğin farkında, bu nedenle hemen hemen her bankanın iyi veya kötü bir dijital dönüşüm yol haritası mevcut. Çünkü başka çıkar bir yol gözükmüyor.

Fakat bankalar bu dönüşümü sadece kendi içlerinde yapabilecek bir iç motivasyona ve enerjiye sahip değiller. Yıllardır sıkı regülasyonlarla yönetilmekten gelen riskten kaçınma, resmilik ve kurumsal yapı dijital dönüşüm için gereken girişimci inisiyatifin dinamikleriyle taban tabana zıt. Bu durumda yapılabilecek en gerçekçi yol startup’ların enerjisinden ve tutkusundan yararlanmak. Aslında bankalar ekosisteme girerek girişimcilik enerjisinden ve motivasyonundan faydalanmak istiyorlar.

Bunun çeşitli yolları var. Yerine göre yatırım sermayesi sağlamak, yerine göre iş ortaklığı yapmak vb. Birçok alternatif, bankaların ajandalarında duruyor. Birçok banka bu yeni durumla ilgili yeterli saha tecrübesi oluşmadığı için kendi stratejilerine göre bir portföy sepeti oluşturup ilerlemeyi tercih ediyor. Buna göre zamanla, geri dönüşlere göre sepetlerde optimizasyonlar yapacaklar.

BBVA Stratejisi

Hem ülkemizdeki bankaların hem de dünyadaki bankaların bu konuda kendilerine rehber olarak aldıkları en önemli örnek uygulamalardan birisi İspanyol kökenli dünyanın en büyük bankalarından birisi olan BBVA. BBVA hem kendi içinde yeni FinTech uygulamaları geliştiriyor hem de dışarıdaki FinTech’lere ve dijital bankalara (challenger bank) yatırım yapıyor veya satın alıyor. Böylelikle dijital finans dünyasının geleceğinde yer alabilmek için yumurtaları farklı sepetlere yayıyor. Bu yatırımlardan en popüler olanları Sumup (mobil POS teknolojisi), Coinbase (bitcoin cüzdan servisi), Personal Capital (online kişisel finans yönetim asistanı), Prosper (P2P lending pazaryeri), Atom Bank (İngiltere merkezli dijital banka), Simple (farklı banka hesaplarını tek noktada toplayan uygulama), Holvi (Finlandiya merkezli dijital banka).

Türkiye’deki bankaların girişimcilik ekosistemindeki çalışmalarını incelediğimizde birçoğunun BBVA örneğine benzer bir yol haritası olduğu anlaşılıyor. Fakat şu an hız olarak biraz geri kalındığı gerçeği de ortada duruyor. Bununla birlikte Türkiye’de kendini ispat edebilen startup’ların sayısındaki artış hızı bankaların hızını da arttıracağa benziyor.

Güncel İçerikler