Hakan Baş, başta Peak Games olmak üzere 14 tane şirket kurmuş, her geçen gün yeni şirketler kurmaya ve yatırım yapmaya devam eden seri bir girişimci. Geçtiğimiz günlerde Girişimcilik Vakfı Fellow’u Eray Erdoğan moderatörlüğünde Koç Üniversitesi’nde bir söyleşisine katıldım. Son zamanlarda dinlediğim en güzel ve örnek alınası hayat hikayelerinden biriydi diyebilirim. Bana göre Hakan Baş, bu yoğunluğu arasına bir de hayatını özetleyen kitap yazmalı. İlham olacağı çok insan var diye düşünüyorum.
Hakan Baş, Üsküdar Amerikan Lisesi’ni, sonrasında Lisans eğitimi için Amerika’da Cornell Üniversitesi’ni ve MBA için de Yale Üniversitesi’ni bitirdi. Eğitimini tamamladıktan sonra 2010 yılında Türkiye’ye dönüyor.
Bu sürede de yapmayı planlandığı bir çok iş planı hazırlamış. Vale hizmetinden, büfe projesine kadar, lokal pazarda ne yapılabilir ne para kazandırabilir konusunda her şeyi yazmış çizmiş. Ancak henüz ne yapacağını bilemediğinden ve o arada da Garanti Bankası’nın Strateji departmanından iyi bir teklif alıyor ve orada işe giriyor. Kurumsal hayatta mutlu olamayan ve içindeki girişimcilik duygusunun da ağır bastığı Hakan Baş, kurumsal sürece sadece 19
gün dayanıyor ve 20. günde istifasını veriyor. Her girişimcinin başına geldiği gibi durumu ailesine anlatması zor olsa da, bir süre sonra ailesinin de desteğini alan Hakan Baş, pazardaki boşluğu görüyor ve Sidar Şahin ile beraber bugünkü değeri 100 milyon doları aşan Peak Games‘i kuruyor. Moda’da bir apartmanın en alt katında 3 kişi ile başlıyorlar. Bugün dünyanın en büyük 3. sosyal oyun şirketi olan bir yapının temellerini atıyorlar. Peak Games, başarılı bir Türk şirket örneğidir. Kurulduktan sonra Hummingbird Venture Capital’den, 6 ay sonra Earlybird’den, sonrasında da Alpha Investment’tan yatırım aldı. Sektörde çok büyük fırsat olduğundan şirket bir anda büyümüş.
Bunlar yaparken ki olan noktada önemli bir konuya değindi. “Ne iş yapıyorsanız yapın, lokal pazarınıza hitap etmek zorundasınız.”
Seri girişimcilik, zehir gibidir. Nerede eksik görseniz el atasınız geliyor. Bu yüzden 14 ortaklığım olan şirket var. Peak Games’ten sonra dijital ajans kurduk, Lidyana’yı kurduk, prodüksiyon şirketi kurduk, PR Ajansı kurduk… en son fransız restoranı açtık.
“Networkunuz ne kadar güçlüyse o kadar iyisiniz” demektir.
Bu herkesle çıkar ilişkisi kurun, ona buna musallat olun demek değildir. Burada mevcut networkunuzu nasıl kullandığınız da önemlidir. Bunların yanında siz de iyi yapıyorsanız ve iyi takımınız varsa, doğru kişiye çok kolay ulaşıyorsunuz. Yatırımcıyı rahat buluyorsunuz.
Takım kurmak çok önemlidir. 11 yaşında milli takım kaptanlığı yapmıştım, bu ilk zamanlar bana bir oyun gibi gelse de büyüyüp geriye dönüp baktığımda o zamanlar yaptıklarımın faydasını gördüm. Liderlik en sevdiğim şeydir.
Peak Games’de de Lidyana’da da pazar sabahlarına kadar çok çalıştık. Co-Founder’sız yola çıkmak zor ve yanlış. Girişimcilikte inovatif bir şey yapıyorsanız Co-Founder (Kurucu Ortak) mutlaka olmalı. Çünkü 0 birim değerlik işi 1 yapmak, 1 birim değerlik işi 1000 yapmaktan daha zordur. Bu zorlu süreçte nerede ne yapıyorsunuz, doğru mu yanlış mı yapıyorsunuz gibi sorulara tek cevap
bulamayacağınızdan co-founder olmalı. Co-Founder demek; “sizi uçarken kendine getirecek, düşerken de elinizden tutacak biri olmalı.” Doğru adamı seçmek önemlidir. Çok iyi tanıdığınız biriyle ve hiç tanımadığınız biriyle iş yapmak çok doğru değil biraz tehlikeli. İyi iş çıkardığınız biriyle ortak olabilirsiniz.
Unutmayın ki; iyi iş yaparsanız iyi kazanıyorsunuz.
Türkiye’den bir facebook, google, twitter çıkması zor. Çünkü burada 0 olan bir değeri 1 yapmak var. Bu projeler inovatif olarak bulundu ve örneği yokken kuruldu. Bu yüzden buradan bu denli büyük çaplı başarılı girişimlerin çıkması oldukça zor. Bu yüzden almamız gereken çok yol var.
Söyleşi çok bilgilendirici geçti. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.